ALTERNATİF HİKÂYELER
I.
— Aralık
ayının son demlerini yaşıyoruz. “2020’de biter mi yahu?” “BİTMEZ” diyenlere
inat bitiyordu sanki. Hani hoş, biter demiş olsalardı, seyret gümbürtüyü o
zaman. Tekrardan sal başa, en baştan yaşa tüm olanları. Sanmıyorum, bir daha
yürek kaldırmaz bunu. Artık tüm dünya insanları olarak 2020’nin içinde ölürüz.
Mezarımız başına da Korona gelir.
Bir
yerde duymuştum, şimdi adı aklıma gelmiyor; ama Norveç’te bir yer var
Korona’dan korunmak için yapmışlar. — Ben size söylemiştim canım, çok ileri
görüşlü insanlar şu Vikingler. — Vikingler mi? Refik amca, teknoloji
çağındayız, Vikingler mi kaldı? Ne yapsın adam, şu meret hastalıktan sonra
evinden çıkamaz oldu. Yaşlı da hem, tabii, kahveler de kapanınca çocuklarla
beraber derslere giriveriyor artık. Biraz daha genç olsaymış ilkokulu
bitirirmiş; ama şansına küssün. Ne diyordum, ha Vikingler! Doğru. Norveçliler
bu yere erzak doldurmuşlar, hem de Afrika kıtasını doyuracak kadar. İstila
falan olursa içeri gireriz, dünyada bizim olur, adını da değiştirir Viking’s
koyarız, diye yapmışlar yapmasına; ama yemezler. İçeri giren Norveçliler
arasında virüslü biri varmış, maşallah adam öyle bir saklamış ki kendisi bile
bilmiyormuş. Erzakları da yiyince tutmuş bunu bir gıcık, ilk başlarda yemekten
falan derken, adam bildiğin tek başına koca mekânı ısıtıyormuş. Öksürmeler,
haykırmalar derken, anlamışlar bunda Korona olduğunu, kurtarıcımız dedikleri
yere lanetler okuyarak kaçmışlar. Adama ne mi olmuş? Adam oranın sahibi olmuş.
Mekanın adını ne koysa beğenirsiniz;……
En
son hala oradaydı. Kendisine 100 yıl yetecek kadar erzak varmış. Bir de adam
sokakta yaşıyormuş. Anlayacağın abi artık o adam oradan çıkmaz. — Yapma ya? — Öyle
abi, bulmuş yağlı kapıyı çıkar mı? — Nerde biz de o şans be. — Var mı diyeceğin
abi, ben kalkıyorum artık. — O Vikinglerin yanına nasıl giderim? — Buradan zor
abi, senin Trakya tarafından denemen lazım. Atladın mı arabaya hop Vikingler.
—
Yahu ne insanlar be… buradan kalkıp Norveç’e gidecek. Yahu, biz daha şehir
değiştiremiyoruz, kıta nasıl değiştirelim? Arada kendilerine böyle sorsalar iyi
olur; ama bu seferde düşünmeleri gerekir. Sakıncalı bir hareket. İnsan böyle
bir zamanda düşününce başına her şey gelebilir. Yalnız bu maske işi çok iyi
oldu. Eskiden olsa kendi kendimize konuştuğumuzu anlayıp bize deli demesinler diye,
telefonu kulağımıza koyup biriyle konuşuyormuşuz gibi yapardık. Şimdi öyle mi? —
Öyle değil mi? — Değil tabii. Tak maskeyi bütün gün kendi kendine konuş; kimse
anlamaz bile. Bu maske işi çok iyi oldu, çok. — Abi bu maske işi benim aklıma
taaaaa 5 sene önce gelmişti, tabii o zaman korona, yarasa, Vuhan falan hikâye.
O zamanlar takacaktım maskeyi hatta taktım da ama deli dediler bana. Yanımdan
geçenler durup “ne haber deli” deyip eğlendiler. Sonra çıkardım işte; ama şimdi
hepsi maskeli. Ben de onlara bakıp gülüyorum ve deli deyip dalga geçiyorum
hepsiyle. Nasıl ama abi, iyi yapmışım de mi? Ya, gülme maskeliye, takarsın sen
de maske. — Olum Cemal, polisler seni maskesiz görüp almasın? Hem sen ne
arıyorsun benim yanımda? Maske taktık yine kurtulamadık. Bir bırakın arkadaş,
insanlar kendi kendine konuşabilsin. Belki böylelikle kendilerine bir değer
katabilirler ya da her şeyin asıl amacının amaçsızlık olduğunu
görebilirler. Görüşürüz abi. Güle güle.
—Yılbaşında
sokağa çıkma yasağı gelecekmiş. Tüh, şansa bak, görüyor musun? Tam da demiştim;
yıllardır evdeyim, bu yılbaşında sokağa çıkarım ki görüyorsunuz ya, işte evren
bana komplo kuruyor. — Evren değil o abi, Korona, Korona, evren olsa ben
bilirim. — Evren, ne yapıyorsun olum sen burada? — Annem, markete gönderdi de
yasak başlayacak başlamadan git al, dedi. — Ne al dedi? — Ekmek. — Eee. — Ben de seni gördüm, kendi
kendine konuşuyordun, dedim dur bakam ne diyor bu. Pek de önemli değilmiş. —
Nasıl? — Ee abi evren işte her zamanki şey. — Onu demiyorum, maskenin altında
kendi kendime konuştuğum belli oluyor mu? — Oluyor tabii abi, neden olmasın?
Hem de şimdi daha fazla. — Neden? — Bilmiyorum abi; ama duyuma göre öyle diyorlar?
— Kimler öyle diyorlar oğlum? — Bilmiyorum abi, duyum dedim ya. — Git, ekmeğini
al ve lütfen beni bir rahat bırak.
—
Vakit epey geçti. Daha doğru dürüst kendi kendime konuşamadım. Bugün de epey
yalnızlık çektim doğrusu. Huzur kalmamış artık. Yanlış, çok yanlış. Zaman
olarak doğru bir seçim yapmamışım, yoksa şimdi hippi olmak vardı. Peki ne oldun?
Hiç. Bir insan nasıl hiç olabilir. Buradayım ben işte. Hiç ettiler bizi. Benim
buralardan gitmem lazım; ama nereye? Düşünmeye zorluyor bu beni. Yasak başladı,
en iyisi eve gideyim. Cebimde son 13 TL kalmış, o da gitmesin. Ben gideyim, o
gitmesin. Yoksa ne yapardım 13 TL’ m olmasa? Hiç. Yeni bir gün için pek fazla
telaş yapmama gerek yok. Aslında her şey yine aynısı gibi olacak. Ah, bir
kendimle konuşabilsem çözeceğim sanki her şeyi; ama olmuyor işte, izin
verilmiyor. Tüm önemli anlarda hep birileri bitiyor yanımda. Neyse canım, bunu
da atlatacağız artık.
—
Yok, olmuyor! Ne kadar uğraşırsam uğraşayım bir türlü uyuyamıyorum. Olan uykum,
yatağa girmemi ve gözlerimi kapatmamı bekliyor sanki. Sağa sola dönmekten tüm vücudum ağrıyor. Ne
o, uykusuz kalacağım diye bir yemin mi ettim yoksa? Anlamıyorum. — Yok abi,
seninle ilgili bir durum değil bu, tüm mahalle böyle. — Saffet sen misin oğlum
o? — Evet abi benim. — Hay Allah! Ne işin var senin burada? — İşe başladım abi.
— Ne işi? — Geziyorum abi. — Uyuyan var mı, onlara bakıyorum. — Oğlum böyle iş
mi olur? — Olur abi, malum korana, işsizlik had safhada; çocuklar, kadın, ben
derken açız. Ee ne yapalım, nasıl uyuyacağız? — Sen de haklısın Saffet. — Haklıyım
tabii; ama abi o değil de sende ekmek var mı? — Şöyle içine bir şeyler koysan
da yesem. — İyi geceler Saffet. Saat epey oldu. Yasak bitti herhalde biraz hava
alayım. Şans yok ben de. Millet yasakta dışarı çıkar sorun yok; ama ben çıksam
hatta ayağımı kapıdan dışarı uzatsam, başım belaya girer. Anlamıyorum nasıl
oluyor bu.
—
Gerçekten sabah hava almak ayrı bir güzel. Tek başınasın birkaç kuş sesi ve
dağ. Dağ mı? Yuh orada ne zamandan beri dağ var? — Yeni abi. Biz de yeni şahit
oluyoruz manzaraya. Korona dağı diyorlar. — Ne…korona mı? Neden? — Korona’yla
birlikte oluştu abi. Önceden yoktu bu, şimdi öyle mi? Mis gibi dağımız var. — Dur
bakalım daha neler çıkacak. — Daha ne çıksın abi. Bizimkiler geçenlerde göl
bulmuşlar. — Göl mü? — Evet abi. — Gölü nasıl bulmuşlar oğlum? — Abi bilmiyorum;
ama adam diyor ki yasaklardan sonra olmuş. İnsanlar sokağa çıkmayınca ortalık
kime kaldı, doğaya. O da bir güzel bir şeyler yapmış işte. Ha bu arada abi
rahatsız etmiyorum ya? — Başka diyecek bir şeyin kalmadı zaten de mi? — Yok abi
kalmadı. — Eh git madem sen. Kim demişti sabah hava almak ayrı bir güzel diye?
Bir hava alalım dedik, neler geldi başımıza dağ, göl. Bir de o kimdi ya? Ben
kiminle konuştum öyle? Neyse, sabah gün doğumu iyidir diyeni tutup dövmek
lazım. — Onu sen demiştin abi. Hey millet, koşun, burada beni dövün diyen biri
var. — Ne saçmalıyorsun oğlum sen? Yuh, bunlar gerçekten benim üzerime mi
koşuyorlar? Kaç kaç.
—
Ya arkadaş! Nedir başımıza gelenler? Yahu, kendi kendimize konuşamayacak mıyız?
— Ne oldu abi? — Ne olsun oğlum ya. İki konuşalım dedik, adamlar başımıza bela
oldu. Ne maske ne sosyal mesafe ne olacak sonumuz böyle. — Neden abi? — Nasıl
neden… e virüs var ya. — Ne virüsü abi? — Korona. — Yok abi yalan onlar ya
inanma sen onlara. Ben gerçeği öğrendim. — Gerçek mi? —Evet abi, hem de kaynak
çok sağlam yerden geldi. — Neymiş? — Şaka abi. — Ne şakası? — 1 Nisan. — Ne 1
nisanı? — Hepsi şaka abi. Millete şaka yapmak için atmışlar bunu ortaya. Tabii
şaka çok tutunca yayılmış tüm ülkelere. Kimse de “ya pardon biz şaka yaptık,”
diyememiş. Eh böyle böyle büyümüş işte. —
Ya ölenler? — Gülmekten. Bilirsin abi sadece acıdan ölmez insan, gülmek bile
bazen ölümcül olabilir. Hatta kahkahayla öldüren bile varmış. Alman bir filozof
kahkahayla öldürüyormuş insanları. — Kimmiş o? — Bilmiyorum abi ismi
Almancaydı; ama kahkaha en etkili silah işte. — Ne yiyorsun sen? — Lolipop abi.
— Kimsin sen be? Ben seni ilk defa görüyorum burada. Hem sen ne ara geldin
yanıma. Bir de burada abuk sabuk konuşuyorsun. Yok kahkahaymış da yok Almanmış
yok şakaymış. Ne kullanıyorsun oğlum sen? Çıkar şu gözlüklerini bak dünyaya.
Ölüyoruz farkında mısın? Kendi suçumuzun cezasını ödüyoruz. İnsanoğlunun
kesinlikle kaybedeceği bir savaş bu; ama yine de nefsimiz ve kibrimiz ve egomuz
ve önceliklerimiz ve daha iğrençliklerimiz yüzünden dur diyemiyoruz. Milyonlarla
birlikte bu yok oluşun pençesindeyiz. Hatta pençe falan kalmadı artık, doğrudan
avucundayız. Yok oluyoruz. Yaşatalım derken hem de. Yahu insan yaşatayım derken
öldürür mü? Öldürür tabii. Sevgiyle yapmıyoruz çünkü. İnsanlığın en temel
eksiği bu: Sevgi. İnsanı bu öldürüyor işte. Birbirimizi sevemediğimiz için
nefret ediyoruz. Çünkü daha basit ve çabasız. Sonra ne mi oluyor, ortaya bu
görüntüler çıkıyor. Emek olmayan her şey bizim sonumuz oluyor. Kime anlatıyorum
ki ben bunları? Hadi, işine bak sen, maskeni de tak. Sen inanmasan da hala
yaşamak isteyen insanlar var.
“Yaşamak, şakaya gelmez” demiş üstat, çok
doğru demiş, belki de bu ciddiyeti kaybettiğimiz için ölüyoruz. Bilmiyorum; ama
her hâlükârda gece, benim için yanan bir yıldızın var olduğunu biliyorum. Bu
bile yaşamak için başlı başına bir sebep. Daha güzel günlerde, kalkar o yıldızı
kucaklarım. Yıllarca o benim için yandı, ben de ona borcumu öderim.
—
Ne yapacağım şimdi?
Öyle
bir hızla dışarı çıktım; ama yapacak pek bir şey yok gibi. Ne yapsam, eve mi
dönsem acaba? — Sen yılbaşını kutlamayacak mısın evladım? — Ne yılbaşısı Emine
Teyze? — Olur mu öyle evladım, bak ne demiş büyüklerimiz “yeni yıla nasıl
girersen öyle geçer.” — Kimmiş o büyükler? — Aman canım ismin ne önemi var. Hem
çok büyükler onlar, isimlerini tutamam aklımda; ama olsun sen yine de yılbaşı
için bir şeyler yap. — Tamam Emine Teyze iyi günler. — Bak yapacaksın söz mü?
Söz de bana yoksa kötü olur bak. — Söz.
—
Eh ne yapalım söz verdik, bir iki şey alır kutlarım ben de yeni yılı; sanki çok
büyük bir meziyetmiş gibi. Hem anlamam ben bunu da kutlamayı. Mantıklı gelmiyor
bu bana arkadaş! — Ne mantıklı gelmiyor abi?
— Yeni yılı kutlamak. — Aaa olur mu abi? Sakın öyle deme, mimlenirsin. —
Neden? — Abi duyduğuma göre bir teşkilat var, yeni yılda virüsün biteceğine
inanıyor. Eğer herkes yeni yılı kutlar ve mutlu girerse ortalıkta virüs falan
kalmazmış. O yüzden sen kendi kendine konuşurken dikkatli ol. Malum, yerin
kulağı var; hem ben duyarım ya da başka biri; söz olur. Belki de sandığın kadar yalnız değilsindir
abi. — Yalnızlık ne kadar da kutsal bir kelime. Bir insan en azından düşüncede
yalnız kalabilmeli. En azından düşüncede.
—
Şu zamanlarda zor abi. Hadi oldu diyelim, biz seni yalnız bıraktık; ama geçim
sıkıntısı, sosyal mesafe, ekmek sorunu, düğün, altın derken, bak yine doğru
dürüst düşünemedin. Sıralama yanlış olabilir lakin teoride, hepsi doğru. Önemli
olan yalnızlık değil, onu istemektir. Bir şeye sahip olduğun zaman artık o
senin olmaktan çıkıyor. Demek ki buna herkes sahip olabilir. Demek ki buna
sahip olduğun gibi yitirebilirsin de. Bak iki dakika düşünelim dedik işin
içinden çıkamadık. Dert üstüne dert abi. Bu 2020 bir tek çocuklara yaradı bir
de dolara. — Dolar? — He, evet abi bozdurdum hepsini. Ben de bir sürü vardı.
Araba çektim altıma bir de yazlık aldık, hanımla oraya gideceğiz inşallah. Ben
biliyordum doların değerleneceğini, ne akıllı adamım ben be! Bakanlıkta açık var mı acaba bir başvuru
yapsam. Abi sen bilirsin bürokrasi işlerini. Abi? — Efendim, bir şey mi dedin? —
Yılbaşında ne yapıyorsun? — Kutluyorum inşallah, bir bakarsın benim yılım olur.
— Cık, zor abi, olmaz o iş. — Neden olum? — Olmaz abi ben biliyorum. Ben
gideyim artık var mı bir isteğin? — Var. Şu insanları bir yere toplayıp beni
yalnız bırakmalarını ve düşüncelerime girmemelerini söyler misin? — Zor abi o
iş. — Yuh! O da mı yasak? — Evet abi, bundan sonra böyle. “Yeni düzenleme ile
herkesin yanına bir kişi, artık can sıkıntısına son, kendi kendine konuşma
hastalığı tarihe karışıyor.” Yeni sloganımız nasıl? Bu arada bizler sana yardımcı olacağız. — Yo,
hayır, istemiyorum. — Eh bunu da sormamıştık zaten. Önemli olan bizim neyi
isteyip istemediğimizdir. Fikir kalabalığına gerek yok. Bundan sonra tek
düşünce, tüm düşüncelerden üstündür. En iyi düşünce, biz istersek gerçekleşir.
Sorunu bulduk artık sizler yerine düşünüp en iyi şekilde cevap veriyoruz. Hem
fena mı sizi de böyle bir zahmetten kurtarıyoruz. Daha ne yapalım canım,
sizlere de yaranamıyoruz! Sizin hastalığınız bu, çok okuyorsunuz. Kafanızın
içini abuk sabuk “izm” lerle dolduruyorsunuz, sonra da: Yok canım bu neden
böyle, yok bu nasıl olmuş? Size ne kardeşim! Sen düşünürsen, ben düşünürsem,
biz düşünürsek, sonra ne olur halimiz? Dur, sakın düşünme! Öyle bir şey
olmayacak çünkü. Bu arada maskeni tak, çevirmesinler sonra seni abi. Hadi
görüşürüz. Bak unutma tamam mı dediklerimi, yoksa…
—
Gerçekten çok zor zamanlar. Ne oluyor, kim bu insanlar, derdimiz ne bizim?
Bizim kendimizle derdimiz ne? Bir rahat bırakın insanları koşabilsinler üstelik
henüz yasak değilken koşmak. — Ha, abi, koşmak yok maalesef, bitti o. — Yok
artık o da mı yasaklandı? — Evet, bildiğin bas baya artık özgürce koşmak yasak.
— Sen kimsin? — Ne yani diğerlerini tanıyor muydun? — E ne yapacağız o zaman? —
Artık özgürce koşmayacağız. — Nasıl koşacağız peki? — Yok öyle değil, artık
koşma devri bitti. Ne saçma bir devirdi o öyle sağa sola koşan birçok insan.
Iııhg, düşüyormuş gibi oldum son anda aklıma geldi. — Ne diyorsun kardeşim sen?
— Ben diyeceğimi dedim gerisi senin bileceğin iş. Gidiyorum ben. Ha bu arada
maskeni tak o henüz yasaklanmadı. — Maskem takılı ya zaten. — Onu demiyorum…
seni gizleyen, gerçeği örten var ya o işte. Bak çevirirler seni, hatırlamayız
haberin olsun. Hadi kaçtım ben.
— Ne diyor bunlar be? Ne maskesi ne
çevirmesi? Ulan bir dışarı çıkalım dedik, başımıza gelmedik kalmadı. O yasak,
bu yasak. Biri de çıkıp demiyor…siz kimsiniz? — Sen desene o zaman. — Sen
kimsin? — Bana değil, onlara de. Ben seninleyim. Ben senim. Aynıyız biz. Neyse
aman boş ver!
—
Zor de mi? Biliyordum böyle olacağını. Gittikçe kötüleşiyor bu çağ. Bizim
problemimiz virüs değil, insanlar. Çok yanlış şeylerle uğraşıyoruz. Azıcık
kafamızı kaldırsak üzerimize devrilen molozların altından çıkıp nefes
alabileceğiz belki; ama korkuyoruz. Cesaret gerek. Her şeyden önce insanın
kendi içinde yaşaması gerek. Ruhunda olmayanı bedeninde nasıl göstereceksin?
Bakıyorsun çevrene de mi? Ama gördüklerinden ötesi gerek. Hiçbiri gerçek değil.
Aslında gerçek insanlar değil. Hepsi kendilerini bir maskenin ardına gizlemiş
ve seyirci olarak yaşıyorlar. E tabi bazılarının rolleri var. Onlar da oynuyor.
Sen yine de bir dediklerimi düşün. Göz ardı etme, hele bir bak. İnsanın,
doğanın asıl problemini gör. Bizim önce kendimizi, birbirimizden korumamız
lazım. Bir gün gerçekler de aydınlanır, maskeler de düşer; herkes kendi yüzünü
görür. Ne yani hep karanlık görecek değiliz ya, elbet bir gün kendimizi de
görürüz. Hadi, kendine iyi bak. Sonra zaten bakamayacaksın. Anlıyorsun ya
şimdiden başka zamanın yok.
Ne demiş şair:
Doluyor
vakit, yıldızlar sönüyor.
İnsanlık,
yeni bir gün doğmadan karanlığa gömülüyor.
—
Uzun bir rüya gibi tüm yaşananlar. Yoldan geçen insanların beni izlediğini
görebiliyorum. Güneş tepeden ineli çok olmuş. Sokağın lambaları vuruyor
kaldırım taşlarına. Bir yaprak, rüzgarla dans ediyor; kendine yeni bir yer
beğeniyor gibi. Havanın tadı eski bir musikiyi andırıyor ya da henüz
ulaşılamamış bir yeri. Bir söz de olabilir. Kar yağacak belli. Gece çöküyor
şehre, yıldızlar da öyle delidolu değiller bu akşam. Şairin sözleri geliyor
nedense aklıma: “doluyor vakit, yıldızlar sönüyor.”
—
Beni izleyen insanlar, aceleyle yapıyorlar bu işi, yoksa, onlarda mı
yıldızların söndüğünü anladı? Bilemiyorum. Ellerinde tuttukları poşetler
boğuluyor gibi. Sanki bıraksan kaçacaklar. Çok garip! Kendimle hiç bu kadar
uzun konuşmamıştım. Her an bir yerden biri çıkabilir tedirginliği de yok
üstümde. Her şey bitti mi gerçekten? Başım da ağrıyor biraz. Hey, biri bana bir
şey söylesin. Biriniz bana bir şey söyleyin.
Ne diyorum ben…o kadar şeyden sonra nasıl bunu isterim? En iyisi eve
gitmek. Evet, benim eve gitmem lazım. Yıldızlar sönmeden, gece çökmeden şehre;
eve ulaşmalıyım. Belki, işte o zaman her şeyi unutabilirim ve tekrar
gülebilirim hatta koşabilirim de. Daha başka ne isterim? Karar verebildiğim
için mutluyum, eve gidiyorum şimdi. Yürüdüğüm yolda ışıklar, benim kararımı
onaylarcasına aydınlanıyor ya da bana öyle geliyor, bilmiyorum; ama her hâlükârda
güzel bir şey bu. Ya tam tersiyse… gerçekten hiçbir şey yolunda gitmiyorsa? Ya
“her şey yolunda gidiyorsa hiçbir şey yolunda gitmiyordur.” dedikleri şey
gerçekten buysa?
—
Hey! Abi, mutlu Noeller. — Ah, bana seslenen biri var. Bana mı dedin? — Evet
abi, sana dedim. — Bir dakika ne dedin sen? — Mutlu Noeller abi. Bugün yeni yıla
gireceğiz. — O bugün mü? — Evet abi, dört saat kaldı. Saat dokuzda yasak var. Bence
alışverişini şimdiden yap ve yeni yıla mutlu biri olarak gir. Evrene
güzellikler gönderiyoruz bu sene. İnanıyoruz ki o da aynı güzellikle bize cevap
verecektir. — Sen o mesajı evrene değil, doğaya göndersen keşke, belki daha
erken cevap verir. — Efendim abi, bir şey mi dedin? — Masken diyorum, yere düşmüş. — He, evet abi,
ben attım, yenisi var, onu takacağım. Biliyorsun yeni yıl biraz neşelenmem
lazım. Tabii ki senin de ama bu maske ile biraz zor gibi.
— Doğru diyor aslında keyiflenmem lazım. Yeni
bir yıl mutluluk getirebilir, tabii ya mutluluk. Evet, hemen gidip bir şeyler
almalıyım. Yeni yıla hiç olmadık bir neşe ile girmeliyim. Yasağa tam olarak
otuz beş dakika kaldı, her türlü yetişebilirim. Sorun çıkmayacak, evet, akışına
bırak. Bırak zaman da akıp gitsin, tutunmak sadece acı verir. Oysa artık bu
olmayacak. Yeniden başlayacağım. Şimdi tam zamanı evet, yıldızlar da benim için
yanıyorken. Öyle miydi o şiir… yıldızlar parlarlarken miydi yoksa? Aman, neyse
ne canım, keyfimizi bozmayalım şimdi!
—
Ne kadar abi? Al abi, şunlardan da istiyorum, teşekkür ederim, görüşürüz, mutlu
yıllar. Evet, her şey harika tıpkı yeniden doğmuş gibiyim. Ne kadar güzel bir
an, tek eksik sanki kar gibi. Yağsa, şehir beyaza bürünse belki biraz aydınlık
serpilir geceye. Neyse ne canım, yeni yılla birlikte bir bakarsın kar da yağar.
Refik amcaların ışıkları kaç gündür yanmıyor, gerçekten de Norveç’e mi gittiler
acaba? Yok canım olur mu hiç öyle şey? Cık, olmaz tabii. Hem, ben zamanda
yanılıyorum büyük ihtimalle. En son yılbaşına üç gün vardı, oysa şimdi, bugün
yeni yıl. Kaç gündür ne yapıyorum acaba ben? Hayır, hafızamda bulanık değil ki
hatırlamaya çalıştığım; ama hatırlayamadığım şeyler var diyeyim. Kimdi o ya,
bana yılbaşı olduğunu söyleyen? Hiç tanımıyordum da hoş sanki diğerlerini
tanıyorum ya! Ben de tuhaflaşmaya başladım, elimdekiler ağırlık yaptı herhalde,
yasağa on üç dakika.
—
Ne olursa olsun, insanın evi gibisi yok. Ah, ne kadardır ayrıyım acaba
yatağımdan, öyle zamanlar geçti ki, var olduğunu biliyorum; ama
hatırlayamıyorum, hoş ispatlayamam da. Zaten beni kim dinler ki. Ben
dinlerim…diye bir ses çıkabilirdi her an, gerçekten çıkmadı yani bu demek
oluyor ki: gerçekten yalnızım. İşte be, sonunda başardım. Eh eninde sonunda
olacağı buydu. Ne yapıyorum şimdi? Yasak başladı, başlamasına; ama bu
dışarıdaki gürültü de neyin nesi? Hey, ne yapıyorsunuz oğlum siz orada? — Yeni
yılı kutluyoruz abi. — Daha girmedik ki
oğlum. — Girince neden kutlayalım abi? Girmeden kutluyoruz işte girince de
evlere dağılırız. — Tamam da yasak yok mu? — Bize yok. — Neden? — Çünkü biz
normalde hep evdeyiz abi, yasak olunca değerlendiriyoruz işte. — Hiç yasak
olmazsa? — O zaman neyi değerlendirelim abi? — İyi madem hadi, iyi eğlenceler
size.
—
Yeni yılla birlikte bu acayip varlıklardan da kurtulacağız, bak göreceksiniz
hepsi toz olup gaiplere karışacak. Bize de artık yaşamak düşer herhalde. Boş
boş durmayayım artık, yavaştan sofrayı kurayım. Evet, biraz şundan biraz da bu
ve güzel olan şeylerden de birkaç tane koyduk mu… evet, artık hazır. Hazır da
çok erken olmadı mı, yoksa, yeniden zaman mı karıştı? Dışarıdan da sesler
kesildi. Yeni yıla girildi mi yoksa? Ben geç mi kaldım? Yo olamaz, hayır olamaz
böyle bir şey. Nereye gitti bu insanlar? Evlerin lambaları neden sönük? Herkes
mi…herkes mi gitti? Bir tek ben mi kaldım, bu ıssızlıkta sessiz ve yalnız? Saat
23.45 topu topu on beş dakikam kalmış. Evet, yeni yılla birlikte her şey yoluna
girecek. Bu tuhaf zaman da yok olacak. Ne garip zamanlardır bu yaşadıklarım?
Kendimi bilmesem, ezilip büzülmesem yaşadığımdan şüphe edeceğim. Neyse ki
canlıyım ve varım. Evet, son anlar artık. Bu son anları ölümsüzleştirmek için
birkaç kendini beğenmiş, ukala ve yüksek sayılacak sözlerde bulunacağım. “Sözüm
ona herkes dinliyor mu beni? En azından 2020 ya da her neyse yaşadığımız bu çağda
sözüm ona. Bu tuhaflıklar zinciri, insanın kendi elleriyle oluşturduğu kör bir
düğümden başka bir şey değil. Her son aslında yeni bir başlangıcın ilk
adımıdır. Kötü olan her neyse asla bitmez. Bitmez ki bu da güzel olana özlem
duyurtur. İşte, her şey en basit anlamıyla bu kadar; ama insanız ve olayı
karmaşıklaştırmamız gerekiyor. Güzel olan her şey sadece güzelliğiyle anılır.
İnsanlar da öyle ve yıllar da. Ağladığımız, sevindiğimiz ya da kibirlendiğimiz
zamanlar olmuştur, şu an için öyle fakat zaman geçtikçe üstünden, bunların
hepsi unutuluyor. Kendimizi öylesine seviyoruz ki ardına saklandığımız gerçeğin
bile görülmesinden büyük bir endişe duyuyoruz. Böylelikle de yaşama sadece acı
getiriyoruz. Aslında sorun, insanoğlunun yüreğinde taşıdığında yatıyor. Neyse
efendiler, sizleri daha fazla tutmayacağım. Lütfen, bu ukalaca ve kendini
beğenmişçesine söylenen sözleri unutun. Her insanın yüksek zamanları vardır.
Ben de öyle şu son anlarda yükselişimi yaşıyorum. Sizleri büyük bir saygıyla
selamlıyorum dostlarım ve 2020 seni de pek bir garip yaşadım ve doğrusu sen de
az kahrımızı çekmedin. Eh madem, bitişine…”
Alternatif
Son
—
Saat 23.58. Kaç saattir uyuyorum acaba? Böyle bir zamanda uyulur mu be? Yeni
yıla da uykuda girilmez ki. Sen git, o kadar hazırlık yap ve uyuya kal, olacak
iş değil. İyi oldu ama tam zamanında uyandım. Neredeydi şu kumanda. Ha, buldum,
evet, 2021’ e geri sayımla girelim. Ne yapacaksın alışkanlık işte.
—
Evet, Türkiye yeni yıla girmeye hazır. Şu an Taksim Meydanındayız ve gördüğünüz
gibi meydan hınca hınç kalabalık. — Kalabalık ne alaka ya sokağa çıkma yasağı
yok muydu? 2021’e bak şimdiden mutluluk getirdi. — Evet, burada herkes hazır. Artık
geri sayım başladı, hep beraber sayıyoruz: 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1,0. Şu
anda girmiş bulunuyoruz. Arkamdaki mutluluğu anlatmama bile gerek yok. 2020
yılı Türkiye ve tüm dünya ülkeleri için hayırlı olsun. Sözü size bırakıyorum.
—
Ne? 2020 mi? Yo, hayırrr. Bu bir rüya olmalı Yo. Hayırrrrrrrrr.
Ahahahah en son ne zaman bu kadar eğlendim bir hikâyeyi okurken bilmiyorum. Kalemine sağlık 🌹
YanıtlaSilTeşekkür ederim Beratım🤭amacıma ulaştım o zaman 😏
SilGüzel olmuş ellerinize sağlık 😂
YanıtlaSilAh, çok mutlu ettiniz... Teşekkür ederim🤭🤭☺️
SilYansıtmaya çalıştığın ruh halini çok iyi anladım. Bir de, konuşmaları sonlardaki gibi ( - konuşma çizgisiyle) başlatıp öyle devam etseydin; ya da, bu sıkıcı geliyorsa " .......... " tırnak işaretleri arasına alıp bu şekilde devam etseydin daha derli toplu olurdu. Dikkat edilmesi gereken birkaç ufak tefek konu dışında, sanki eskilerden bir yazarın tanıdığım üslubu ile yazılmış bir hikaye tadı uyandırdı bende. Çaban ve yazma isteğin övgüyü hak ediyor. Devam etmeni diliyor, "Kolay gelsin!" diyorum. Sevgi ve selamlar.
YanıtlaSilAnlaşılmak bir nimet... Teşekkür ederim. Dediğinizde haklısınız... Bir dahaki yazıda dikkate alacağıma güvenebilirsiniz. Umarım övgüleri kalemimle de buluşturabilirim. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim tekrardan.. Sevgi ve selamlar efendim.
SilUzun zamandır okuduğum en eğlenceli anlatım.Kah düşündüren,kah gülumseten,kah özleten...kaleminize sağlık çok başarılı.
YanıtlaSilTeşekkür ederim efendim. Gülümseten nice satırlarda buluşmak ümidiyle 🙏☺️
SilÇok iyi , bir an 2020ye mi girdik tekrar diye düşünmedim değil :) kaleminize sağlık 🌺
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil