ALTERNATİF HİKÂYELER

 

XII.

— Evet sevgili seyirciler, sonunda bu da oldu; evlilik, aşkı öldürdü! “Daha neler gelebilir başımıza ya da insanlık olarak kendimize nasıl bir kötülükte bulunabiliriz?” diye sorarken bir yenisini daha gördük.

— Yuh be abi, bu da olur mu ya! Evlilik nasıl olur da aşkı öldürebilir? — Şaşırmıyorum artık. Her şey gelebilir başımıza ve görebiliriz bir güzelin ölümünü. Bu duruş, çaresizliğin acı tutumudur.

— Nene, duydun mu olanları? Evlilik aşkı öldürmüş. — Ne? — Evlilik diyorum, aşkı öldürmüş. — Onu demiyorum; hiç olur mu öyle şey!.. hiç evlilik aşkı öldürür mü? Bak dedenle bana, 72 yıldır aynı nefesi alıyoruz. Hem de aşkla yapıyoruz bunu. Aşk, yaşama sevinci verir, ümit verir, hayat verir insana ve evlilikle taçlanır. — Al nene, inanmıyorsan kendin oku. Tüm ülke bu haberle çalkalanıyor. Herkes sokaklarda. Aşkın hakkını arıyorlar.

— Aşkın hakkı olur mu abi? — Evet, nasıl bir şey bu, sen bilirsin? — Bilmiyorum; ama kil–çamur tablet miymiş neymiş. İlk aşk mektubuymuş herhalde. Şimdi herkes onun peşinde. Bulabilirlerse ne yapacaklar çok merak ediyorum.

— Ben öyle duymadım, başka bir şeyden bahsediyorlarmış. Doğru, aşkın hakkını aramaya çıkmışlar; ama bulamamışlar. Aşkın değerinin dar vakitte olmadığını söylüyorlarmış şimdi de. Sıkıştırılamıyormuş bir yere. Aşkın da evliliğin de kalmadığından bahsediyorlarmış. Ümidini kaybeden herkes evliliğin mezarını basmaya gidiyormuş. Her şeyin suçlusu oymuş. Ne diyorsun, gidelim mi biz de abi? — Otur oturduğun yerde, bir de provokatör olacaksın başımıza öyle mi? Bari ölüye saygınız olsun be! Hoş, sanki sağken değerini bildiniz! Benimki de söz! — Laflara bak, gören de zannedecek, evlilik kendi omuzlarında yükselmiş! Hem sen kimin tarafındasın? – Ben yitirilen güzelliklerin tarafındayım! —  Arkadaşlar, konuyu çarpıtmayın, aşk diyoruz yahu, aşk!

— Samimiyetin ölümü yetmezmiş gibi bir de aşkın ölümü abi, en büyük darbe oldu. Ne yapılır bilmiyorum artık. Samimiyet olmadan az çok yaşıyorduk; ama aşk olmadan yaşanır mı abi? Bitmişiz biz, bitmişiz. Şu saatten sonra ne yapalım… ne yapılır abi, dağılalım.

— Kız Nigâr, duydun mu başımıza gelenleri? — Duydum, duydum. — Gencecik, çok da güzelmiş. Hatta insanlığa verilen en güzel duygulardan biriymiş. — Sadece duygu mu? Zamanında Tanrıçaymış. İnsanlar buna dua ediyorlarmış, hatta ve hatta tanrılar bile.  Ya, nereden nereye değil mi abla? — Öyle Nigar’ım, bu çağda hiçbir şeyin anlamı kalmamış. Güzel olan ne varsa işte böyle anıladuruyor sadece. — E ne olacak şimdi abla? — Ne olacağı var mı? Kaybettik. Sevmenin ve hissetmenin ne olduğunu bilmeyen bir kuşağın başına, felaketlerin en büyüğü de böylece geldi işte. Artık hiçbir şeyin tadı yok. Bizden de istenilen bu değil miydi zaten? Sonunda aşkı da öldürdüler. İnsanlık 52 yıl önce ölmüştü, ardından samimiyetin yoksunluğu... Ben de gidiyorum artık, çok fazla bulundum bu kokuşmuş zamanda. Aşkı iyi bildiğimi söyleyin ve ona sımsıkı sarıldığımı, elveda.  

— Bak herif, gördün mü olanları? Dün gece aşkı ölü bulmuşlar. Diyorlar ki; samimiyetsizliğe içerlenmiş evlilik. Aşkın katli de bundanmış. Karanlığa bırakmış sonra kendisini ve sallanmış bir ipte, vicdansızca.  — Biliyorum hanım, tüm gün iş yerinde bu konuşuldu. Görsen, hakkında türlü türlü ne teoriler atıldı ortaya. Biri kalkmış diyor ki: “Aşk çoktan ölmüştü; ama şimdi buldular. Ta en başından -sokaklarda, evlerde, sinema salonlarında ya da parklarda- aşk adına yapılan hiçbir hareket yoktu, görmüştüm bunu. İnsanlar, böyle güzel bir şeyi çoktan öldürmüşlerdi de sanki şimdi fark edilmişti. Uyanamıyoruz!” Bu daha ne ki; neler diyenler var bir duysan! Gel yanıma hanım, ben sana teşekkür ederim; bunca yıl aşkla yaşadık; içimizi yalnızca sevgi ısıttı. Teşekkür ederim, borç bilirim bunu. Aşk, pekâlâ seninleymiş, senmişsin bunca yıl tattığım; herhangi bir şey değil. Senin bir gülümsemen ya da neşenmiş aşk. Dudaklarımda en sevdiğim tat; senin adın, aşk, elveda. 

— Bu kaçıncı abi? — Çok oldu Çetin, çok.  Bunun için bir şeyler yapmalıyız. “Dur!” demeliyiz buna. En baştan başlamalıyız, en temelden. İnsana yavaş yavaş ve yaşatarak öğretmeliyiz bunu. Yolumuz uzun ve zor Çetin; ama sonunda yaşam var. — Yolu yok be abi, tüm kapılar kapandı yüzümüze. Kapattık birer birer tüm kapıları. Sonundayız ve parçalandık, elveda. 

—Dur anne, dur, değişme, kalsın, bu aşkın haberi.

 — Dün gece bir ihbar üzerine yapılan baskında, aşk, kaldığı evinde ölü bulundu. Kesinlikle inanmak istemediğimiz; ama gerçek olan bu feci haber, herkesi gözyaşlarına boğdu. Yapılan otopsi sonucunda aşkın bunca yıllık yaşamının derin ıstıraplarını, kederlerini gördük ve bunları gözler önüne serdik. Evet sevgili seyirciler, en sonunda bu da oldu ve artık tamamıyla yoksuluz. İnsan, en yüce değerlerinden birini kaybetti. 20. yüzyılda ölen insanlık ve samimiyetten sonra, aşkın bu ani ölümü herkesi derinden sarstı. Cenazesi yarın, kendi adını verdiği “Ebediyet Sokağı’ndan” kaldırılacak ve kimsesizler mezarlığına gömülüp sonsuzluğa uğurlanacak. Şimdi ise akıllarda herkesin merak ettiği o soru var: Aşkın katili olan evliliğin içinde yaşayan sahte incelikler, cenazeye katılacak mı? Bilindiği üzere sokaklar, iki gündür karışık durumda. Aşkın ölümünden kendilerini suçlu bulmayan ve cenazenin haklı sahibi olduğunu iddia eden bir grup aşk insanı, cenazede sadece kendilerinin bulunulmasını istiyor ve böylelikle aradıkları fakat bulamadıkları aşkın hakkını, ödeyeceklerini düşünüyorlar. Bir şeyler ödenmeli, doğru; ama aşkın hakkı nasıl ödenir? Sonunda kafayı da yedik anlaşılan. Bir hata ettik, çok durduk bu çağda.

— Kimmiş aşkın katili? — Ruhuyla, kalbiyle ve tüm benliğiyle hissederek sarılamayan bizlermişiz. Evlilik de bu sahteciliğe dayanamamış. Gerisi malum. Çok haklılar be abi. Elimizde yalnız aşkın değil, bu zamanında kanı var. Aldığımız her nefeste biraz daha katiliz. Ah, kana susamışlığımız, kabil değil! Kabil, Kabil! Ah, nerde yaşam, umut yok mu hiç yaşamaya? Bana biraz dürüstlük gerek. Yaşamak için aşk gerek. Şimdi, nasıl olur da nefes alırız? Aşksız nasıl yaşar insan, bilmiyorum. Ah! İnanın dostlar, bu acıyı tecrübe etmek istemiyorum, elveda.

  21.yy’ın pek güzel bir hikayesi yok. Bu yy. yüreği karınca kadar hafif olanların yaşamı değil. Kendini kurtaranlar, bu hikâyede en masum olanlar, elveda. İstediğin kimsesizlik ve karanlık senindir artık. Elveda.  

— Evet sevgili seyirciler, elimizden geldiği kadar sizlerle birlikte olmaya ve bir şeyler paylaşmaya çalıştık; ama her şey gibi bununda, bilinen bir sonu var. Lafı çok uzatmadan konuşacağım. Başımıza gelen bazı olayların alternatifi olmaz; dileği olur, isteği olur, belki ümidi olur, adı her neyse; fakat alternatifi olmaz. İşte, sizlerle böyle bir hikâyede buluştuk. Alternatifler arasında alternatifsiz bir hikâyede. Ne demiş şair: “Son ozanı ben olayım bu özlemin bu özlem bitse.” Hepimizin yaşamak gibi basit bir özlemi var. Elveda, sevgili izleyiciler. Güzel zamanlarda kavuşmak ümidiyle. Elveda, elveda.


*Hikâyenin basılı hâli Naifçe Dergi'de. 

Yorumlar

  1. Gerçekçi, sade ve çarpıcı bir hikaye... İki sayfada birçok şaire, yazara selam çaktım. Tümceler ne de çok şey anlatıyor... Kaleminiz daim olsun üstadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel düşüncelerin için teşekkür ederim, Beratım. Esenlikler dilerim.

      Sil
  2. Elinize sağlık hocam. Çarpıcı bir gerçeği hissederek anlatmışsınız. Diğer hikayelerinizi bekliyor olacağım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim efendim. İyi okumalar dilerim.

      Sil
  3. Cok güzel olmuş
    Devamını dilerim👍

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder